Köpek balığına çok pis daldım :)

Home / Biraz Heyecan / Köpek balığına çok pis daldım :)
Köpek balığına çok pis daldım :)

Cape Town’dan 2 saat uzaklıkta bir sahil kasabası Gansbaai. Yol üzerinde birçok şarap üreticisi var. Stellenbosch’tan farklı olarak okyanusa yakınlıklarının şaraplarına olumlu etkileriyle övünüyorlar. Yine yol üzerinde çok şirin bir kasaba Hermanus’dan geçiliyor. Burası birçok seyir terasıyla balina geçişlerini izlemeye gelen turistleri ağırlıyor. Hermanus Güney Afrika’da en sevdiğim yerlerden biri oldu, hani tam “emekli olunca buraya yerleşelim” dedirten cinsten huzurlu bir kasaba…

 

 

 


Gansbaai’ye gidiş amacım -inanmayacaksınız ama- bir yemek denemek ya da bir içecek tadımı yapmak değil! Oraya, Atlantik ile Hint Okyanuslarının kesiştiği noktaya köpek balıklarının arasına dalmaya gittim!! Ben ki 13 saatlik uçuşta kemerini çözmeyen, attığı adımı on kere düşünen, riskin r’sinden hazetmeyen biriyim, nasıl oldu da bu işe kalkıştım hala anlayabilmiş değilim.

Sanırım beni cesaretlendiren çelik kafeste dalıyor olmaktı. En tırstığım anlarda iç sesim sürekli “çelik kafeste olacaksın, korkacak hiçbir şey yok” diyordu. Üstelik birçok dalış şirketini araştırmış, en güvenli tekneye sahip olan, en tecrübeli acenteyi seçmiştim.

ben

Gansbaai’ye belirtilen saatte vardık. Bizi çok neşeli, genç bir kız karşıladı. Üzerinde bu işi uzun zamandır yapan birinin rahatlığı vardı fakat sürekli köpek balığına yem olma ihtimalimiz ile ilgili espri yapıyor olması insanı rahatsız ediyordu. Zoraki gülümsüyor ve iç sesime kulak veriyordum; “çelik kafeste olacaksın, korkacak hiçbir şey yok”. Yapmamız ve yapmamamız gereken hayati şeyler detaylı olarak anlatıldı ve sonra okuyup imzalamamız için birer kağıt dağıtıldı. Özetle “Biliyorum köpek balığı vahşi bir hayvandır, başıma geleceklerden kendim sorumluyum, bir aptallık yapar tekneden düşer balığa yem olursam dalış şirketinin canını sıkmayın” diyordu. Elimiz mahkum bastık imzayı, sonra doğru tekneye… Tekne çok büyük değil, 10 bilemediniz 12 metre, arkada da iki tane 300 beygir motor. Korksun büyük beyaz biz geliyoruz, hem de uçarak!

tekne

40 dakika kadar yol aldıktan sonra büyük beyazla buluşma noktamıza gelip duruyoruz. Görevliler hemen tekneden balık atmaya başlıyorlar. Bekliyoruz. Hollandalı ya da Alman olduğunu tahmin ettiğim 4 kişi dalgalara daha fazla dayanamayıp tekneden sarkarak kusuyorlar. Beklemek biz deniz tutmayanlar için gittikçe daha sıkıcı olmaya başlıyor. Derken kaptan bağırıyor “Teknenin solunda 3 tane büyük beyaz var, ilk dalacak 5 kişi hemen kafese!!!  Hiç kimse haklı olarak ilk olmak istemiyor, kusan ekipte ise hiç umut yok. On farklı milletten insan o an aynı şeyi düşünüyor “Arkadaşlar bi dalsın, biz ona göre bir daha bakalım duruma”!!!

balık1

Kaptan bir kez daha sesleniyor “Tam beş tane büyük beyaz teknenin çevresinde, acele edin”!!! Bir görevli dalış kıyafetimi kontrol ediyor, fermuarları sıkıca çekiyor, gözlüğümü takıyor. Ben “Şey, pardon, ben biraz sonra mı dalsam diyorum” falan diye gevelerken bir diğer görevli daha geliyor, ikisi kolumdan tutuyor ve hoop diye okyanusun içindeyim ve o an kafesteki 3.kişiyim!!!

balık2

İki kişi daha aynı yöntemle kafeste yanımıza atılıyor ve çelik kapı kapanıyor. Civardaki tüm büyük beyazlar kafesin yanına gelsin diye üstümüzden daha çok balık atmaya başlıyorlar.

Ben acayip üşüyorum, “Bu kıyafetler işe yaramıyor galiba bu ne biçim soğuk, su 10 derece dediler ama bence kesin daha soğuk” diye abuk sabuk alakasız şeyler düşünürken, gözümün önünde canavar sudan sıçrayıp atılan balığı löp diye yutuyor. İşte o an iç sesim falan kalmıyor, sağır oluyorum. Artık soğuktan değil korkudan titriyorum. Kolum bacağım kafesten çıkarsa diye ödüm patlıyor.

İlk anlardaki korku zamanla geçiyor. 20 dakika kadar bir dalıp bir çıkarak okyanusların ağır abileri büyük beyazlarla göz göze yüzüyorum. Her dalışta, hayatım boyunca hep hatırlayacağım dakikalar yaşadığımı hissediyorum.

 

 

Leave your comment to Cancel Reply

Your email address will not be published.