Ölmeden önce asla yememeniz gereken 6 şey

Home / Gastronomi / Ölmeden önce asla yememeniz gereken 6 şey
Ölmeden önce asla yememeniz gereken 6 şey

Bu yazıyı yazmaya başlarken “asla yememeniz gereken 10 şey” diye başlık atmıştım. 6.’yı yazarken ben bile daha fazla dayanamayacağımı anladım. Bu kez hafif iğrençleştim, kusura bakmayın.

1-) DURİAN

durian

Durian Güneydoğu Asya kökenli tropik bir meyvedir. Sert kabuklu, tanesi 2-3 kilo ağırlığında olan durianı kestiğiniz an kokusundan elinizin ayağınızın bağı kesilir, bayılayazarsınız. Öyle bir kokudur ki onu yemeyi aklınızdan bile geçiremezsiniz. Hadi diyelim bir cesaret geldi, misal peş peşe 4 tekila yuvarlamış, arkadaşlarınızla “Yiyemezsin, var mısın tekilasına iddiaya” gazına gelmişsiniz ve “Hadi oradan bak nasıl yiyorum” deyip bir parça durianı sindirim sisteminize yolcu etmişsiniz… İşte asıl macera buradan sonra başlar. Mideniz yaşadığı septik şok nedeniyle önce bulantı sonra geğirme yoluyla toksik maddeyi vücuttan uzaklaştırmaya çalışır. Eğer durian bu zorlu süreci atlatıp bağırsağınıza ulaşmayı başarırsa artık bu iğrenç koku sadece sizin sorununuz olmaktan çıkıp, birlikte yaşadığınız tüm canlıları etkilemeye başlar. Teriniz, çişiniz ve diğer dışkınız (kibar olmaya çalışıyorum) artık duriandan bir parçadır. (Bir nevi bol çemenli pastırma sonrası semptomlarına benzer ancak koku çok daha kötü ve şiddetlidir) Aman diyim, sakın yemeyin!

2-) SURSTRÖMMİNG

surstrc3b6mming

Öncelikli önerim; adını bir seferde söyleyemediğiniz hiçbir yiyeceği yemeyin. Bu belki de ilahi bir işaret, yaradanın sizi koruma biçimi olabilir.

Birkaç tekrardan sonra söylemeyi başarabileceğiniz “Surströmming” İsveç’in fermante edilmiş, bol tuzlu, konserve ringa balığıdır. Buraya kadar kulağa kabul edilebilir geliyor ve fakaaaaat o konserve kutusu açılınca ortaya çıkan kokunun tarifine gücüm yetmiyor. Leş, ceset, iğrenç ötesi, çürümüş her şey gibi kokuyor. O kokuyu bir kez duyunca “Bunu kim yer, niye yer, neden üretilir” soruları ömür boyu aklınızdan çıkmıyor. Yiyin desem de yapamazsınız.

3-) BALUT

balut

Bir yiyecek gece rüyanıza girip karabasan gibi üzerinize çöker mi? Balut çöker.

Filipinler’in başkenti Manila’da “balut” ile karşılaşmam sıcak, nemli bir ekim ayının 16. gününe rastlar. Saat akşamüstü 5 civarıdır. Yerel sokak yemeklerini denemeyi hatta bu işte kimi zaman uç noktaları zorlamayı seven beni bile travmaya sokmuş, akıllara ziyan bir besin maddesidir. Balut “ Yumurta içinde gelişmekte olan ördek ya da tavuk embriyosu”dur. Kaynar suda haşlanıp, tuzla tatlandırılarak yenir. Rüyanıza girmemesi için yandaki fotoğrafa ikinci kez bakmamanız önerilir. Yemem, yiyene de engel olmam.

4-) HAKARL

hakarl

İzlanda’nın ulusal yiyeceği Hakarl, İzlanda sularında yaşayan bir cins köpekbalığının fermante edilmiş etidir. Yüksek oranda üre içerdiği için bir dizi işlemden geçirilir. Köpekbalığı eti 4-5 ay toprağa gömülür sonra açık havada birkaç hafta kurutulur. Yüksek amonyaklı keskin bir tadı vardır.

Hakarl çok eski bir yiyecek. Eskiden bebeklerin bağışıklık sistemini geliştirmesi için ağızlarına bir parça hakarl koyulurmuş. Kalan sağlar ise İzlanda’da yaşamını sürdürüyor. (2016 verilerine göre tüm İzlanda’nın nüfusu sadece 320bin kişidir)

5-) CASU MARZU

marzu

Peynir sever misiniz? Ben çok severim ama bu hariç. İtalya’nın Sardunya adasında üretilen “Casu Marzu” peynirini hiç duydunuz mu?

Anlatayım. Casu Marzu bildiğimiz Pecorino peynirinin normal mayalanma süresinin ötesine geçip çürümesi ve içinde sinek larvalarının oluşması ile elde edilir. Larvalar 8mm uzunluğunda yarı şeffaf kurtçuklardır. Çatalınıza peyniri alırken aklınızda olsun bu minnoş kurtçuklar 15cm kadar zıplayabilir. Peynir kurtlarıyla birlikte ya da kurtlar silkelendikten sonra yenebilir. Son derece sert ve keskin bir tadı olan bu peynirin tadı, tüketildikten sonra birkaç saat daha ağızda kalır. Yani siz yemeseniz bile sevgilinizi öpmeden önce onun kısa bir süre öncesinde Casu Marzu yemediğine emin olmanız gerekir.

6-) CENTURY EGG

binyilyumurta

Diğer adıyla “Thousand years old egg”… Ama adından ve görüntüsünden anlaşılacağı şekilde “Bin yıllık” değil aslında. Yumurtayı kil, kül, tuz ve sönmemiş kireçle kaplayıp sadece birkaç ay bekletiyorsunuz. Veeee akı morarmış, sarısı yeşilimsi macun kıvamına gelmiş yumurtanız yemeye hazır. Voula !! İşte bu kadar kolay! Görüntüsüne rağmen tadı fena değildir. Çinlilerin icadıdır. Singapur ve Hong Kong’da sokak yemeği satan tezgahlarda da bulabilirsiniz. Yemez, yanında da yatmazsınız. Ama bir fotoğrafını çeker instagramda post eder, yıllarca yumurtayı sarı-beyaz bilen arkadaşlarınızı ters köşeye yatırırsınız.

 

Leave your comment to Cancel Reply

Your email address will not be published.